Bölgenin lojistik altyapısının bozulması, başta gıda ve sanayi ürünleri olmak üzere çok sayıda ürünün ithalat ve ihracatını sekteye uğratıyor. Bu değişiklikler, İran ve İsrail ile doğrudan ticaret ilişkisi olan ülkeler kadar tedarik zincirine bağlı ekonomileri de dolaylı olarak etkileyecek potansiyele sahip.
Hürmüz’den günlük 20 milyon varil geçiyor
İsrail ile İran arasında karşılıklı vuruşlarla devam eden savaş aynı zamanda bölgedeki petrolü yakından ilgilendiriyor. Bu noktada ise petrol sevkiyatında kritik role sahip Hürmüz Boğazı önem arz ediyor. Küresel petrol ticaretinin yaklaşık üçte biri, LNG ticaretinin ise beşte biri bu dar su yolundan geçiyor. Günde ortalama 20 milyon varil petrol ve yılın ilk on ayında 90 milyar metreküp LNG gibi muazzam hacimler bu boğazdan taşınıyor. Bu yüzden, ‘dünyanın en kritik petrol geçiş noktası’ olarak anılan Hürmüz’de ortaya çıkacak en ufak aksama bile piyasalarda paniğe yetiyor. Nitekim son gerginlikte İran tarafının boğazı kapatma tehdidinde bulunması, petrol fiyatlarını 65 dolardan 78 dolara sıçrattı.
Bölgesel kaynaklar risk altında
Bölgede çatışmanın tırmanması petrol ve gaz arzını sekteye uğratmasa bile, risk algısının kendisi piyasaları germeye ve fiyatları yüksek tutmaya yetiyor. Gerek üretici gerekse tüketici ülkeler için istikrarsızlık anlamına geliyor bu durum. Üreticiler yüksek fiyatlardan kısa vadede gelir kazancı elde etseler de uzun vadede talep azalması ve alternatif enerji arayışlarını hızlandırma riskiyle karşı karşıya.
Üretici de tüketici de endişeli
Enerji tüketicisi konumunda bulunan ülkeler artan enerji maliyetleriyle enflasyonist baskılar yaşadığından, merkez bankaları politika duruşlarını yeniden gözden geçirmek durumunda kalabilir. Aslında, İran-İsrail geriliminin enerji piyasalarına etkisi, bölgesel bir mesele olmanın çok ötesine geçerek küresel ekonomik güvenliği ilgilendiren bir konu.
Belirsizlik trendi belirliyor
Belirsizlik arttıkça sermaye, güvenli limanlara yönelip bölgeden kısmen uzaklaşıyor. ABD ve Avrupa borsalarında bu gerilimin yoğunlaştığı hafta ciddi satış dalgaları görüldü. S&P 500 endeksi ve Nasdaq, Trump yönetiminin İran’a karşı daha sert adımlar atabileceği kaygısıyla yüzde 0,8-0,9 civarında düştü. Altın gibi güvenli liman varlıklarının fiyatı yükselirken, gelişmekte olan piyasalara yönelik temkinli durușu artırdı.
Belirleyici faktörler ön planda
Ekonomik Bakış’a değerlendirmede bulunan finansal analistler, İsrail-İran çatışmalarının petrol fiyatlarını ve sonrasında enflasyonu nasıl etkileyeceği ile ABD’nin süreçte nasıl bir rol oynayacağının önümüzdeki dönemde finansal piyasaların seyri açısından belirleyici olacağına dikkati çektiler. Türkiye’nin belli bir aşamadan sonra sürece müdahil olup olmayacağı ve istikrarın teminine yönelik ülkelerin atacağı adımlar da piyasalarda ana belirleyici faktör olacak.
Çin ve Rusya da teyakkuzda
İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması durumunda ise petrol fiyatlarının 120- 130 dolar arasına yükselmesinden endişe ediliyor. Küresel petrol arzının yüzde 20’si Hürmüz Boğazı’ndan geçiyor. İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin petrol ve LNG ticaretinin yüzde 80’i Hürmüz Boğazı’ndan sağlanıyor. Rusya ve Çin bölgedeki gelişmeleri yakından takip ederken ABD’nin müdahaleciliğinin tehlikeli sonuçlar doğuracağı yönünde uyarılarda bulunuyorlar.
Risk ve fırsatlar da barındırıyor
Enerji fiyatlarının artması ve doğalgaz boru hattı altyapısına yönelik sabotaj riski, Dış ticaret yollarında artan güvenlik açıkları, Bölgesel istikrarsızlık ve artan güvenlik tehditleri,NATO ve Batı ülkeleriyle ilişkilerde yeni kırılmalar ana riskler arasında gösterilirken Bölgesel arabuluculuk ve diplomasi rolünü güçlendirme, Enerji koridorları ve altyapı projelerinde iş birliklerini artırma, Orta Asya ve Kafkasya’ya açılacak yeni ticaret ve enerji koridorları oluşturma, Türkiye’nin bölgesel aktör olarak prestijini ve etkinliğini artırma gibi fırsatlara da kapı aralanıyor. Türkiye’nin geleneksel denge siyaseti, küresel güç dengeleri yeniden şekillenirken artık tek başına yeterli olmayabilir. Krizlere verdiği tepkiler kadar, krizleri önleyici, çözüme götürücü ve kendi stratejik menfaatlerini azami seviyeye çıkarıcı proaktif politikalar geliştirmesi zorunlu.