Türkiye’de çayın tarihçesiyle başlayalım. Bu alandaki dönüşüm nasıl gelişti?
Türkiye’de çay üretimi Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayanıyor. 1924 yılında başlayan bu yolculuk, 1940’lardan itibaren Doğu Karadeniz’de ciddi bir ivme kazandı. Ancak çayın gerçek anlamda toplumun ruhuna işlenmesi, kıraathane kültürüyle oldu. Biz çayı sadece bir içecek değil, dostlukların harmanlandığı, fikirlerin demlendiği kültür olarak görüyoruz. Zaman içinde özel sektördeki firmalarla kalite ve ürün çeşitliliği arttı. Bu süreçte biz de devreye girdik.
Karali Çay nasıl doğdu, bugüne nasıl geldiniz?
1985’te ailemle birlikte bu yola çıktık. Küçük bir işletme olarak başladık. Rize’nin verimli topraklarında, yüksek rakımlı çay bahçelerinden topladığımız yaş çayları geleneksel yöntemlerle işleyerek piyasaya sunduk. Zamanla yatırımlarımızı artırdık. Modernize ettiğimiz üretim tesislerimiz, laboratuvar destekli kalite kontrol birimlerimiz ve Ar-Ge departmanımızla bugün sektördeki öncü firmalardan biri haline geldik. Bugün 400’den fazla çalışanımız, Türkiye geneline yayılmış 20’den fazla dağıtım noktamız ve 15 ülkeye uzanan ihracat ağımızla güvenin temsilcisiyiz.
Son yıllarda dikkat çeken ürününüz “Ateşe Çay Kazanı” oldu. Bu yeniliğin arkasındaki fikir nedir?
Ateşe Çay Kazanı, çay demleme kültürünü geleneksel köklerine döndürme fikrinden doğdu. Bugünün hızlı tüketim dünyasında insanlar demleme sürecine yeterince özen göstermiyor. Oysa gerçek çayın lezzeti, ağır ağır demlenmesinde saklı. Bu ürünümüzle hem geleneksel odun ateşi demleme yöntemini modern tasarımla birleştirdik hem de sosyal yaşamda nostaljik değer kattık. Özellikle kırsal turizm tesisleri ve şehirdeki butik kafelerden büyük ilgi gördü.
Organik ve doğal gıdalara yöneliş var. Çayda bu eğilim sizi nasıl etkiliyor ?
Organik çay, geleceğin anahtar kavramlarından. Bu farkındalığı çok önceden görerek Karali Organik markamızı hayata geçirdik. Doğu Karadeniz’in zirvelerinde, zirai ilaç kullanılmayan özel bahçelerden elde edilen ürünleri bu segmentte değerlendiriyoruz. Organik sertifikalı üretim sürecimizle Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede olumlu geri dönüş alıyoruz.
Bugün raflardaki her ürünümüz katkısızdır. Aroma ya da renklendirici asla kullanmayız. Tüketici bilinçlendikçe bu değer daha fazla anlaşılıyor.
Çay tarım ürünü olmanın ötesinde kültürel bir fenomen. Bu yönüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çay, bizde sadece damakta değil, duyguda da iz bırakır. Bir özlemle, bir hasretle, bir dertleşmeyle bütünleşir. Türkiye’de çay, düğünde de içilir, cenazede de. Seçim meydanında da vardır, ev ziyareti sofrasında da. Biz bu sosyal derinliği gözardı etmeden markamızı şekillendiriyoruz. Her yeni kampanyamızda bu kültürel mirasa atıf yapıyoruz. Biz sadece çay satmıyoruz; bir duygu satıyoruz.
Sektöre adım atmak isteyen genç girişimcilere mesajınız var mı?
Asla üretimle bağlarını koparmasınlar. Sadece ticaret odaklı düşünmesinler. Toprağı, iklimi, emekçiyi ve kaliteyi tanısınlar. Çay, doğayla dost bir ürün. Ona saygı gösterdiğiniz sürece o da size kazandırır. Sabırlı olsunlar, ama asla kaliteden ödün vermesinler.